40 Yıllık Zulmün Pençesinde Tarihe İmza Atan İsimsiz Kahramanlar
İslam coğrafyasında bir asırdır körüklenen ateşin içinde 35 yıldır kan ve gözyaşıyla mücadele veren Suriyeli bir aile… Acıya tanıklık ve tercümanlık eden Nizip Kamp Müdürü Celal Demir… Yaşanan acıyı Kelebekler de Ağlar adlı kitabına taşıyan Demir, kendisini en çok etkileyen olayı ve tarihe kalın harflerle yazılacak büyük hikayeleri Star Pazar’a anlattı.
Hama katliamının yaşandığı 1982 yılında Baas ordusunda görevli Yüzbaşı Mahmud Abbas’ın sivillere yönelik saldırılarda görev almayacağını söylemesi üzerine başlayan bir aile dramı… 9 ay boyunca Tedmur hapishanesinde ağır işkencelere maruz kaldıktan sonra 30 kiloya kadar düşüp vefat eden Yüzbaşı Mahmud’un geride kalan 25 yaşındaki eşi Verda ile üç çocuğunun hikayesi… Verda eşini kaybettiğinde çocuklarının en büyüğü 8 yaşındaydı. Büyük kızı Vefa’yı 13, Delal’ı ise 12 yaşında evlendirmek zorunda kaldı. 2011 yılında Verda Abbas ile çocuklarının çilesi yeniden başladı. Esed zulmü nereye kaçtılarsa peşlerinden geldi. Eşi baba Esad, gelini Rusya, damatları DEAŞ ve oğlu ise Esad tarafından katledilen Verda’nın dramı Celal Demir’in kaleme aldığı “Kelebekler de Ağlar” isimli kitaba konu oldu. İslam coğrafyasında bir asır önce körüklenen fitne ve ayrılık ateşi her geçen gün harlanarak coğrafyanın acı tarihini kanla yazıyor. Milyonlarca Müslüman’ın kanıyla sulanan bu coğrafyada bir asırdan fazladır kan ve gözyaşı hiç eksilmedi… İstisnasız tüm görüşmelerde ise Kamp Müdürü Celal Demir eşlik ederek tercümanlık yaptı… Demir yedi yıl boyunca hem bu ziyaretleri gözlemledi hem binlerce Suriyelinin hikayesine tanık oldu. Yedi yıllık tecrübesini ve Suriyelilerin yaşadığı derin acılarını topladığı kitabında 1982 Hama katliamından Nizip’e sürüklenen Verda Abbas ile kızlarının dramı üzerinden Suriye rejimimin zulmüne ışık tutmaya çalıştı. Celal Demir, Suriyeli muhacirleri, kampta gördüklerini ve yeni kitabını Star Pazar’a anlattı…
ACININ İZİ YEDİ YILDIR DEĞİŞMEYEN GERÇEK
– Suriye iç savaşı yedinci yılı geride bıraktı. Neredeyse başından beri Suriyeli mültecilerle berabersiniz. Geldiğimiz süreç ile şu an nasıl bir tablo ortaya çıktı?
Bizler Suriyelileri görev yaptığımız ilk günden ta bu güne dek; ne sığınmacı ne mülteci ne de misafir olarak gördük. Şahsım, bu insanları yurtlarını terk etmiş muhacir olarak gördü ve hizmet anlayışını bu minvalde sürdürdü. Özetle yedi yıl içerisinde dünyada birçok şey değişti ama Suriyeliler için hiç bir şey değişmedi diyebilirim. İnsanların hayata bakış açısı, umutları, duyguları, yaşam biçimleri ve ekonomik durumları değişti… Bu insanlar artık her ayrıntıyı geleceklerine göre ayarlıyor. İçinden dilediği her duada, edindiği her arkadaşta selam verdiği her kişide öyle veya böyle geleceğini imar etme hayali ve çabasının var olduğunu görüyorum. Zulmün derin izleri, savaşın acımasızlığı ve vatansızlık… Bunlar hiç değişmedi. 7 yıl önce de bunlar vardı ve hala var olmaya devam ediyor.
İNANÇLARI ONLARI AYAKTA TUTUYOR
– Her bir Suriyelinin yaşadığı büyük bir acı ve film konusu olacak hikâye, ancak siz yüzlercesine tanık oldunuz. Sizi en çok neler etkiledi?
Nizip Çadır ve konteyner kentinde yaşayan her bir muhacirin farklı farklı bir hayat hikayesi vardır. Kimi dinlesem bin ah çekiyor, gözyaşı döküyor. İlk günden bugüne binlerce hikâye dinledim ve yüzlercesini ileride kitap haline getiririm diye arşivime sakladım. Dinlediğim tüm bu hikâyelerde acıyı, hüznü, çaresizliği, sabrı, metaneti, kadere rızayı gördüm. Beni en çok etkileyen ise bunca acı ve zulme rağmen insanların gösterdiği sabır ve korudukları inançları oldu…
– Bu hikâyeleri kitap yapma fikri nereden çıktı?
Hikaye yazma fikri hep vardı. Zira tarihe tanıklık ettiğimi, yaşanan her bir öykünün bir süre sonra aslında tarihe kalın harflerle yazılacağını düşünüyordum. Öncelikli amacım gerçek hikayeleri, Suriye savaşının iç yüzünü, masum insanları savaşta yaşadıklarını gelecek kuşaklara aktarmaktı. İkinci ise Türkiye’nin tüm vilayetlerinden köylerine kadar dağılmış, büyük bir kısmı ise dünya standartlarının üstünde hazırlanan kamplara yerleştirilmiş milyonlarca insana verdiğimiz insani değeri göstermekti. Çünkü Türkiye bir yandan tüm dünyayaya kamplar üzerinden insanlık dersi veriyor. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir plan ve programla kamplar yapılmış ve ülkesini terk etmek zorunda kalan yüz binlerce insana evlerinden uzakta sıcak bir ortam sağlanmış. Sadece barınma ile yetinmemiş, gelecek nesillere öncülük edecek donanımlı gençler yetiştiriyordu. İşte tam da benim beklediğim durak burasıdır. Türkiye’nin şefkat elini canlı örnekleriyle roman üslubuyla işlemekti.
DÜNYA LİDERLERİ GELİP GİTTİ
– Yöneticilik yaptığınız kampta birçok devlet büyüğü ve lidere eşlik ettiniz, kimler geldi?
Yurt içinden ve yurt dışından yüzlerce üst düzey yetkili buraya geldi. Hemen hemen hepsine eşlik edip tercümanlıklarını yaptım. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve eşi Emine Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Almanya Bağımsız Bavyera Eyaleti Devlet Başkanı Dr. Beate Mark, Avrupa Parlamenterler Meclisi Başkanı Anne Brasseur, UNDP Başkanı Helen Klark, Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Büyük Elçilik Müsteşarı Didıer Chassot, Beyaz Saray Eski Güvenlik Direktörü, BM Daimi Temsilcisi, Büyükelçi Samantha Powe gibi birçok isim burayı ziyaret etti.
LİDERLER YÜZLERİNDEKİ HÜZNÜ SİLEMEDİ
– Liderlerin o anki ruh halini ve tavırlarını anlatır mısınız?
Sıradan bir gezi gibi görüp giden de, insanlarla dertleşen, yaşadıkları ruh halini önemseyende vardı. Çocukların elinden tutup sıcak bir sevgi besleyende vardı gülümseyip geçen de. Türkiye bu işi nasıl başarıyor diye hayretler içinde olanda vardı biz de yapabiliriz diyen de. Ama hiç birisi de o çocukların yüzündeki hüznü silemedi maalesef.
KANLA ÇİZİLEN COĞRAFYANIN ORTASINDA KOCA YÜREKLİ ANA
Kelebekler de Ağlar kitabının kahramanı 1982 yılında Hafız Esad’ın zindanlarda işkenceyle katlettiği Yüzbaşı Muhammed Abbas ile geride bıraktığı eşi Verda ile kızları… Hama katliamında Baas ordusunda görevli Yüzbaşı Mahmud sivillere yönelik saldırılarda görev almayacağını söylediği için 9 ay boyunca Tedmur hapishanesinde ağır işkencelere maruz kaldı. Cezaevinde 30 kiloya kadar düşen Mahmud tahliye edildikten bir kaç gün sonra geride 25 yaşındaki eşi Verda ile üç çocuğunu bırakarak hayata gözlerini yumdu. Verda sevgili eşini kaybettiğinde en büyük çocuğu 8 yaşındaydı. Büyük kızı Vefa’yı 13, Delal’ı ise 12 yaşında evlendirmek zorunda kalan Verda ile çocuklarının çilesi 2011’de yeniden başladı. Dalga dalga büyüyen Esed zulmü nereye kaçtılarsa peşlerinden geldi. Baba Esad’ın katlettiği eşinden sonra gelinini Rusya, damatlarını DEAŞ ve oğlunu ise Esad’ın bombalarında kaybeden Verda ile Celal Demir’in yolları Nizip Kampı’nda kesişti. Kızları ve torunlarıyla Türkiye’ye sığınan Verda gözyaşının dinmesi için dua ediyor.